17 Mayıs 2008

kısa pantolon, paslı çakı, dizde kabuk bağlamış yara

kısa pantolon, paslı çakı, dizde kabuk bağlamış yara
kısa çakı, paslı pantolon, gözde yarası kalmış kabuk

nazlan
sitem et
kırıl bana
beni geç vakit
tek başıma suya yolla
bahçede yüzünü öteye çevir
güle hayret ediyormuş gibi yap
gülümseyerek konuş da başkalarıyla
somurt, avluda sadece ikimiz kalınca
kızıp en evecen adımlarınla üst kata çık
en sevdiğim çiçeğin saksısı kaysın elinden
derinleşsin ben içerledikçe ruhumdaki sakarlık

yamru bastım iş değildi hâke çakılmak bayırdan
dağ sıradağdı hangi haşin belden yol veresi
gece hep süzüldü yukardan lâkayt kehkeşân
altımda hep beni yutmaya çağladı nehir
yetişir hecelemen sök beni bir kere
en zoruma gideni yap hengâme getir
çel beni tökezlet tuttur çitlere
ahla istida edecek ahvâl değil
kim bana kıymazsan bilebilir
dünya dedikleri samut küp
acılar tınladıkça bende
hep seni seslendirir.

ismet özel

ohh such a perfect day

odamda oturmuş düşünüyorum, etrafa bakıyorum. az önce güzel bir yazı okudum beklemediğim birinden beklenmedik güzel bir yazı. beklenti içerisinde değildim okumadan önce. birtakım işleri yapmadan önce kendimi beklenti kalıplarının içerisine girmekten kurtarmıştım bir süredir hala istikararımı korumaktayım anlaşılan. yazı bana ilham vermiş olabilir bir şeyler yazma konusunda en son yazdığım yazının what is feminism? konseptinde olduğunu göz önüne alırsak bu konudaki sefaletimi gözlerinize sokarım bir nebze herhalde. uzunca zamandır bir şeyler yazmamamdan mütevvellit, 17 mayıs 2008 günümün dikkat çekecek bazı yönlerini kendi kendime paylaşayım bakalım:

17 mayıs 2008 günümü, büyük harfli uygun bir puntoyla yazılmış italik iki başlık altında anlatmaya başlıyorum. (konuşurken sözcüklere puntolu efektler yapabilmek güzel bir vurgu yöntemi olurdu sanki, ne yazıkki tanrı bu yetenekten mahrum olmamızı istemiş).
YUNUS EMRE'NİN BALIKLARININ DÜŞMAN ÇATLATAN HAYATLARI: boğazımdaki şişliğin dayanılmaz acısına daha fazla karşı koymanın gereksiz bir irade-i bünye hareketi olduğunu düşünürek, yunus emre hastanesine gittim. hasta kabulde işlemimi tamamladıktan sonra, bana biraz istirahat etmemi nazik bir şekilde beyan eden hemşirenin sözünü dinleyip, koltuğun en uç kısmına oturup, akvaryumdaki balıkları izlemeye koyuldum. büyüklükleri akvaryumun genişliği ile tutarsız olan tipsiz balıkların haline önce üzüldüm ve balık beslemenin dünyadaki en saçma hayvan besleme şekli olduğu düşüncemi kendime hatırlattım. sonra suyun içerisinde dikey durup, ağzıyla sessiz bir guluk guluk uğraşına giren balığın hali hoşuma gitti ve balıkların komik olabileceklerini düşündüm. daha sonra balık besleme düşüncemden haberdar olmalarından kuşkulandığım balıklardan biri, diğer turuncu tipi bozuk bir balığın kuyruğunu ısırdı, turuncu balık onu dikkatle izlememin yadsınamaz etkisiyle, kuyruğuyla onu ısıran balığa vurdu ve akvaryumun diğer köşesine gitti. balıklar hakkındaki düşüncelerimi bana kapak eden bu görüntüler karşısında neşelenmiş bünyem, akvaryumun az önceki ile aynı noktada duran balığın tekrar dikey durup guluk guluk pozisyonu alması ve turuncu balığın kuyruğunun yine aynı balık tarafından didiklenmesi ile biraz daha neşelendi fakat balıkların sıkıcı olduklarını düşüncesi sürekli aynı pozları vermeleri ile daha da güçlendi. sonuç olarak, balıkların yerinin denizler olduğunu düşünmekte ve balık beslemeyi son derece gereksiz bir uğraş olarak görmekteyim nitekim düşman çatlatan cinsten neşeli komik balıklar bile beni bunun aksine ikna etmeyi başaramadı.

FARANJİT BÜNYENİN ENTEL GÖRÜNÜMLÜ AKILALMAZ İŞLERİ: yatakta iyi gider düşüncesiyle sabah piç adlı romana başladım ama çabuk sıkıldım. ardından grey's anatomy izleyip keyiflendim. araya yukarda anlatmış olduğum balık macerasını aldım. eve gelince, tarihin gördüğü en yumuşak battaniyenin altında uyudum ve nakledildiğine uyurken iki kere bağırmış ve saçma sapan konuşmuşum. gece hadi neyse da gündüz uykusunda bu tür eylemlere girişmek, insanı nasıl desem kendisinden soğutuyor bir şekilde. ardından the painted veil adlı filmi izledim ve naomi watts'ın kocası olan edward norton'u nasıl olup da aldatabildiğine bir anlam veremedim. edward norton kocam olacak da evime erkek sinek bile sokmam ulan:D sonra filmdeki aşırı sıcak boğucu çin görüntüleri, serin serin oturan beni de ateş basmasına sebep oldu ve serinlemek için koca bir kase çileği mideme indirmeme vesilelik etti. midemdeki çileklerin nahoş ağırlığından kendimden geçmiş bir vaziyette akşamı ettikten sonra kendimi bilgisayar başında güzel bir şiir yakalamışken buldum. günün özetini size geçtikten sonra kapanışımı bu şiirle yapıyor ve çavbella diyorum. vazgeçtim şiiri ayrı bir post yapıyorum.