30 Aralık 2008

dürtü

aslında sittin sene düşünsem ve sittin sene boyunca bloga yazacağım konuları sıralasam şimdi yazacağım aklıma gelmezdi, yalanım varsa iki gözüm önüme aksın. kore korku sineması tandanslı yeminimden sonra şok açıklamalarıma geçiyorum. evet, ıssız adam adlı filmi sittin sene boyunca düşünmeyebilirdim ta ki bu güne kadar. bu günü özel kılansa kuzenimin kız arkadaşının bu filmi izledikten sonra hapla intihar etmesi ve hakkı rahmetine kavuşması.

düşünüyorum, a- ya ben insanları anlayamıyorum, b-ya insanlar cidden salak, c- ya bunlar hayatlarında hiç film görmemişler. daha ne diyeyim.

şimdi sittin senede sittin kere aklıma gelecek bu olay. lanet olsun ıssız heriflere.

bi de bu filme giden yeni bir evli bir çiftimizin bayan kolunun filmden pek bedbaht çıktığını, kocasının da bu duruma pek tabi, karısının kimi düşündüğünü anlayarak, bozulduğunu okudum bir blogta. gerçekten bloggerımızın dediği gibi rezalet. kepazelik.

ben mi ne düşünüyorum film hakkında, cımbızla seçilmiş replikler ve sahnelerden oluşan ağlama silsilesi ama yemezler cicim yemezler.

26 Aralık 2008

maruzat

bir teorim var blog -nasılsa artık başbaşayız okurlarımda yaprak dökümü var- eğer msn kişisel iletimi her akşam değişik bir cümle, tamlama, yabancı dilde sözcükler topluluğu ile doldurursam kendimi mühim hissedebilirim.

yeni avm keşfimin shuttleda uyuyakalmam ile hüsranla bitmesinden başlayabilirim. cheers.

21 Aralık 2008

canımı sıkmayan bir yer var mı bildiğin?

galatasaraya gitmek her hafta sonu beni üşendirmeye başladı blog. üstelik konuşmacıların, dünyanın en ilginç olayını anlatırmış ifadesini takınmamalarını kendileri adına büyük bir kayıp olarak görüyorum. dış politika sahnesinde ultra heyecan beklemiyoruz ya da anlatırken gaza gelinmesini ama konuşmanın ortasında şöyle dese bile kafi, insanın saygı duyup dinleme isteğinin körelmesine engel olabilir: arkadaşlar biliyorum daha ilginç şeyler duymak istiyorsunuz, bilgiye ilgiye muhtaç insanlarsınız ben de sizin gibiydim ama bakın nelerle uğraşıp bu güne geldim, hadi çok ilginçmiş gibi dinleyin beni :)

sondaki smayli bu cümlelerin ardından beliren umutsuz ama niyeti iyi bir sırıtış idi. bu gün 4 koltuk ötemdeki kızın iki saat aralıksız uyumasını esefle kınamaya davet edebilirdim insanları, insan arada uyanır kahve falan alabilir diye de tartışma başlatırdım.

evde kendime beş vakiti izlemeden önce dünyanın en sağlıklı sandviçlerinden birini hazırladım. buzdolabında bulduğum adını bilmediğim fekat kokusunu tanıdığım otu da koydum. nar ekşisi, sirke ve kekikten sos bile yaptım. yanına portakal suyu sıktım.

hafta sonumu reha erdemle geçirmiş oldum. korkuyorum anneyi daha çok beğendim elbette. 5 vakiti biraz fazla sofistike buldum ama beğendim yine de. ama yatsı ve ikindi kelimelerini türkçeleştirmeleri gözümden kaçmadı değil bırakalım bu ayakları artık. kimseye yakışmıyor zira!

haftanın gereksiz insanını da canan arıtman olarak tayin ediyor, sarı röflelerinin tez zamanda akmasını ve kuaför ellerinde mahvolmasını temenni ediyorum.

iyi pazarlar efendim.

14 Aralık 2008

nostalji 1-2-3

sevgili blog,

dün gece ilk kez disko kralı adlı- kral tv vj bülentli yanar-döner saatleri oldukça hatırlatan ismiyle-
90lar temalı programı izledim ve sonunda burak kutun posterini dolabımın iç kapağına yapıştırıp herkesten gizli aşk yaşamaya karar verdim.

80ler temalı partiler gece hayatı müdavimi gençlerimizi nasıl bezdirdiyse ben youtubeda dönen akıllara zarar ziyan 90lar videolarının da aynı etkiyi yaptığı kanısındayım ki bendeniz sapına kadar 90lar çocuğu olmakla övünen bir isim idim.

ancak dün gece 2 buçuklara kadar beni uyutmayan -ki bu saatlerde harıl harıl ders çalışıyor olmam gerekirdi- hastası olamadığım okan bayülgen ve isim metamorfozu geçiren programı dün gece gönül telimi titretti desem yeridir. neden mi, ekşisözlük ağzından bilhassa kaçınmak isteyeceğim şu noktada, ailevi bir sırrı şu hususta seninle paylaşmak isterim blog, aile arşivimizde sene 92yi gösterdiği vakit, sıcak bir yaz günü üzerimde tom ve jerry kırmızı tişörtü ve altında aslında isminden dolayı bacağa yapışık olması gereken ama şort niyetine giydiğim dizüstü taytımla yonca evcimikten aboneyi söylediğim ve breakdansçı kılığındaki kuzenimin de hakan pekerden her corç versene borç, olmaz maykıl bende de yokla eşlik ettiği bir video kayıt bulunmakta. dayımın temcit pilavı gibi iki üç senede bir aile meclisine çıkardığı bu video 90lar ruhunu kesinlikle özetlemekte ve her izleyişimizde mecliste 90lar rüzgarlarının esmesine hatta rüzgara kapılıp -acaba üşümek deyimi daha mı yerinde olurdu- dolaptan vatkalı, battaniye görünümlü kazaklar, topuktan geçmeli taytlar ve göğüs hizamıza yükselen lee kotların çıkarılması ile şenlendirilecek olurdu eğer kendilerinden milenyum vesilesi ile kurtulmamış olsaydık :DD

işte dün geceki program bana bu aile meclisimizi hatırlattı. ezginin küçükken serdar ortaçın komşumuzun oğlu olduğu ve eğer dediğimi yapmazsa onunla evlendireceğimi söylerek korkuttuğumu hatırlatması da -ezgi hala zeytin yemez- ve burak kutun yaşandı bittisiyle koltuklardan atlamamız ne kadar muhteşem çocuklar olduğumuzun göstergesi değil mi blog?

kenan doğulunun saçlarını savurarak bizleri romayı yakmakla tehdit etmesini, müzik tarihinin en muhteşem ikilisi oya-borayı, en gaz grubu aynayı ve en yaratıcı grup grup vitamini ve de harun kolçakın motorcu görünümü altında garip danslarını özlüyorum sanırım. niyetim 90lar romantizmini yükseltmek değil, zira çocukluğu 90larda geçmiş her günümüz genci bunu sana söyleyecektir blog, tıpkı diğer 10 yılları öven insanlar gibi.


ama ben 90lar muhabbetini eşsiz hafızamın sınırlarını zorlayarak sonsuza dek sürdürebilecekken sadece bu yeteneğimin varlığından seni haberdar ediyorum blog, berhudar ol.

sanırım burak kuttan hoşlanıyorum. cips-kola-kilit!

8 Aralık 2008

şöyle böyle

dün gece harry potter and the order of phoenix izlemeye karar vermiştim. okulun paylaşım ağını new order indirmek üzere sömürürken orderla ilgili tek çıkan dosyanın bu olması komik olabilir ama asıl ironik olan; harry potter and the order of the phoenix ismi altında bir 11 eylül belgeseli saklanıyor olması. filmi başlattığımda condolezza rice (ismini doğru yazsam ne çıkar) ın vecizelerini görünce taşak mı geçiyor lan yönetmen, kim çekmiş bu sefer filmi sorularını masumca düşündüğümü de itiraf ediyorum. hem patetik hem de bahtsızım lan. ama moviemax bu akşam veriyormuş harry potterı kaderin cilvesine bakın ki thanx to digiturk.

neyse işte sonra ben de stardustı sonunda izledim. elimde biri türkçe biri ingilizce olmak üzere iki versiyonu olan bu güzel masalı, bana birtakım salak hallerimi ve bir salak kişiyi sürekli hatırlattığı için hep erteliyordum filmi de keza. ama geçmiş geçmiştedir yarınlar benimdir tarzı gerzek bir hissiyat dün gece bendenizin yılgın bünyesinde peydah oluverdi. şebnem ferah gibi benim hala can kırıklarım var diye kulak tırmalamak yerine oturup en mutlu sonlusundan bir masal dinleyip duygusallaşmak lazım velhasıl bu kadar da yavanötesi bir düz cümle şairiyim.

<<i do belive in fairies>>
peter pan

7 Aralık 2008

tepsi pepsi

bu gün saçımı türlü hezeyanlar içerisinde kestirdim aziz blög. ultra çirkin kadınların bilhassa kullanıldıklarına inandığım ve nuh nebiden kalma makyajlarla harmanladığı ne zamandan kaldığı belirsiz kataloglarla boş yere vakit harcadım. çünkü hiçbir şey beğenemeyen burnu büyük gıcık bir tipe dönüşüyorum 6 ayda bir gittiğim kuaförlerde. saçlarım ıslatıldıktan sonra koltuğa alındığımda nasıl bir şey istemiştiniz hanfendi sorusuna gayet samimi bir şekilde bilmiyorum diye cevapladıktan sonra, hayatımı özetlediğim iki cümleyi her sabah taranmayı gerektirmeyecek bir model keserseniz çok mutlu olurum şeklinde tamamlayarak kendimi kuaförün hünerli makas ellerine emanet ettim...

sonuç; ezgi daha genç gösterdiğim (ne mutlu gencim diyebilene) ve eskisine oranla iyi göründüğümde karar kıldı. ayrıca bere takarken kahküllerim saçma bir şekilde pırtlamıyorlar bu açıdan sevindirici bir model ne diyeyim.


annemle çılgınsal bir tatlı yapma olayına giriştik: kıvrım tatlısı. hiçbir bayram misafirimiz olmamasını dert etmeyip, kendi tatlımızı kendimiz yapar kendimiz yeriz motivasyonu ile koyulduk işe. 1. tepsiden sonra bel bölgemde 3 ok hissetmemden gayri ara vermiş bulunmaktayız. ikinci tepsi beni bekliyor azizim blög.
karlı kış geceleri gelsin artık, küresel ısınma yılın en sevdiğim kısmına dokunma :/

6 Aralık 2008

modern times

bu gün çılgıncasına alışveriş yaparak ruhumu huzura kavuşturdum evet. kadın olmamın faziletini, indirimlerden oldukça hesaplı aldığım parka, elbise, badi, çorap ve tayt ve hatta pazardan aldığım çekik gözlü memleket insanlarının icadı olan tüylenmiş kazak ve bilimum yün ihtiva eden nesneyi tıraşlamaya yarayan makine ile tamamladım kadim dostlarım. hayata şu dakikalarda pembe gözlükler ardından bakmıyor olabilirim ama 10 pembe gözlük gücünde bir insan olabilirim her an. çünkü bu çılgın alışverişimin üstüne vişneli çikolatalı pasta aldım da ondan. yeterince film ve müzik yüklemesi yapmış olmam hatta elimin altında californication isminde yeni bir dizi olması da pollyanna yönümü ortaya çıkarıyor, ciddiyim.

her sabah kahvaltılarımı, kulağımda indie kadın şarkıcılar eşliğinde, çay-simit-peynir kombosu ve elimde gazete ya da makalerle yapan metropol kadını olmak istiyorum artık. ama shuttle saatleri uymuyor, kadersiz miyim neyim.

ve artık elinde termos kupası olan, koyu sade kahve içen, dünyanın en ilginç insanıymış gibi davranan üniversite gençlerinden olmalıyım. bayram harçlığı yatırım alanlarımdan biri bu olabilir evet.

rüyamda bir erkek kardeşimin olduğunu ve adını deniz koyduğumu ve aileye katılmasından son derece memnun olduğumu gördüm. bu sebeple , bu gün annem hamile kalsa, bundan utanan 20 yaşındaki sorunlu ergen tribine rahatlıkla girmeyeceğime karar verdim. hatta, çocuk mağazası vitrinlerine bakıp, fiyatını hiç umursamadan denize alacağım kıyafetlere bile bakarken yakaladım kendimi neyseki gerçek hayata dönmem, oldukça kısa bir zaman aldı.

yarıda kalmış yeni hayat kitabımı bitirme kararı aldım.

saçımı kestirme konusunda hala şüpheye düşebiliyorum ama kahkülümü kestireceğim gelen yoğun istek üzerine. keşke neşeli gay bir arkadaşım olsa, en iyi fikri veren o olurdu kesin.

o kadar uykum geldiki bu gün üzerime dökülen kazakları kaldırmaya üşeniyorum. ne yazıkki yatağın üzerindeler ve çaresizim.

sabah erken kalkıp, şahane bir kahvaltı sofrası hazırlayacağım ev halkına. o yüzden burada bırakıyorum.

4 Aralık 2008

hadi canım


nihayet istediğim saatte kalkabileceğim bir hafta sonuna ulaşmanın haklı gururunu yaşıyorum. 10 tane filmim var izleyeceğims. oleys. bir zamanlar jacobs 2 in 1 (türkçeleştirmemişler hayret) almış olmaktan pişmanlık duyuyorum çünkü içine şeker atınca bi halta benzemiyorlar. dün ilk kez ortalamamı hesapladım da 3 ün altındayım. babamın yüksek ortalama ve hocalarla üçün türden yaklaşmalar konulu nutuklarından birinde bunu dile getirmeliyim ki kendimi dünyanın en gerizekalı insanı hissedip lekeli boş kupama ve mandalina kabuğu dolu tabağıma bakıp pearl jam dinleyip hüzünlü depresyonlar geçireyim. tatil yaklaşırken yemekteyiz bayram haftası kadar beni heyecana boğan bir olay yok. naim de var üstelik. ailecek hastasıyız.