25 Nisan 2012

İnsan hastayken sadece ve sadece annesini isteyebiliyor.

20 Nisan 2012

Film festivalleri yazılarını sevmiyorum çünkü ben ne zaman film festivalinde bir film izleyecek olsam çeşitli açılardan en kötüsü diye tabir edilecek filmlere yıllardır gitmeyi başarıyorum. Seçerken diyorum ki şu en hitlerden seçmeyeyim, bu adamlarda oturmuş çekmiş, birileri oynamış, izleyen birileri de ben olayım diyorum sonra olan rumence kedileri "PİSUKA" diye çağırdıklarını öğrenmem oluyor.

Film festivallerinin düzleştirdiği adam olarak bloga olan notum:

Torrent varken niye kasıyor bilet kuyruklarına girip, ortak bir seans bulmaya kasıyorsak zaten.

14 Nisan 2012

Sabah 7.30da uyanıp bir şekilde 10 da başlayan mesleki eğitime geç kalmayı başardım. Sınıfın olduğu kata çıktığımda sebilin önünde çok taş bir adam durmaktaydı, bir bardak su alıp "dersi lütfen bu gün bu adam anlatsın" diye içimden geçirdim. Dileğim kabul oldu, birbirinden sıkıcı ve katılımcıların uzatmasıyla da kabak tadı veren konuları adamdan gözlerimi ayırmayarak dinledim. 40 yaşıma geldiğimde ben de böyle fit, dik,kariyer sahibi ve mizahsever olacağım diye kendi kendime söz verdim. Kırık şemsiyem ile yolda bir sıçana döndüm. Eve geldiğimde sefil ayakkabılarıma biriken suyu boşalttım. Kuru giysiler giyip, biraz televizyon izleyeyim dedim. Baktım Harry Potter ve Ölüm Yadigarları var. Hava yeterince yağmurlu ve karanlık ve Brit aksanlı ve de ne çok severdim dedim hergeleyi bir vakitler, babamın kuruyemiş torbası da eklenince.

10 Nisan 2012

İşe gelirken kulaklarımı yolda bıraktım. Rüzgara teslim ettim, ya düşecek ya da kopacaklardı soğuktan. Puslu Kıtalar Atlası'nı  okuduğum bir lise gecesinde, hayatıma yerleşen en anlamsız korkularımdan biri bu oldu. Soğuktan ya kulakları ya da burunları düşen yeniçeriler. Hayatımda daha korkunç bir şey okumadım sanırım o güne kadar. Fanus ofis ortamında uğuldayan kulaklarım herkesin herkesin arkasından konuştuğunu düşündürüyor şimdi bana.

Geçenlerde en sevimlisinden "Angaralı" ofis arkadaşım, ahizeyi tutan sol elini sağ kulağına götürmek gibi telefonla konuşma işini komplike hale getiren üstadımız için "O sol kulağını kullanmaz." yorumunu yaptı. Öyle böyle yani.

1 Nisan 2012

Geride bıraktığımız gün benim doğum günümdü.Doğum günü insanı değilimdir hiç ama bi sözüm var, çok yaş aldım durayım artık, 24 çok ideal birkaç sene durabilirim. Zaten 24'üm dediğimde kimse inanmayacak, çok geriden gelen  bir görüntüm var (aslında alt yazıda bodur piliç her daim tavuk diyorum). Hiçbir doğum günümü önemsemedim ancak bu sefer mezun olduğum ve iş hayatına atıldığım için kendimi daha bir ununu elemiş, eleğini asmış hissettim. Karışanım edenim de olmayınca artık, oturaklı bi insan mı oldum acaba? Oturaklıyı da kendime sıfat olarak seçtim ya utanarak klavyeye varıyor elim artık. 
Bu çalışan evlada karışılmaması meselesini de irdelemek lazım esasında. Yıllarca ordan şu saatte gel, odanı topla, şunu ye, nerdesin, kiminlesin, niye bunu aldın diye her türlü söz düellosuna girdiğim sevgili anne-babam, bir anda beni unuttular, beni ailenin çocuğu değil de ferdi olarak kabul etmişler yani, elim ekmek tutunca adam oldum mu nedir? 
Bir de bu sabah, sinema seminerine dersu uzzulayı izlemeye gitmeyip, he-man izledim neyin peşindeysem artık. İzledim ama çocukken ben ölüyordum bu he-man she-ra için ya, oklavaları kılıç yapıyor gölgelerin gücü adına diye kardeşimle, kuzenlerimle tepiniyorduk da kırmızı slip donlu bronz he-man ve sahil güvenlik ikizi she-ra çok tırtmış seneler sonra, bunlarla büyümüş olmamalıydık ya.