7 Eylül 2012

Sabah haberlerinde 25 insanın patlayarak ölmesini izleyerek güne başlayabiliyoruz. Bu kanlı sabahı takip eden saat ve günler içerisinde, yapılan açıklamalarla muhimmat depolarında yaşanan patlamaların olağan bir durum olduğunu, dünyada benzerlerine Pakistan, Hindistan vs. rastlandığını öğrenip durumu daha da olağan karşılamaya davet ediliyoruz.

Ben olağan karşılayamıyorum bu durumu. Kendimi orada ölenlerin anne babaları, eşleri, çocukları, dostları yerine koyma cüretini de gösteremiyorum. Dünya üzerindeki hangi olasılık hesabı benim canımın canını ölümünü olağanlaştırabilir? Hangi haklı düzen bana bir insanın patlayarak ölmesini izah edebilir?

Mehmet Akif, " şüheda fışkırır, toprağı sıksan şüheda" diyor ya, belki kana doymak bilmiyor toprağımız, ama biz izlemeye doyamadık bir türlü, vicdanlarımız kurudu gitti belki, eh insanlığımızı da bir yerlerde kaldırıp çöpe atmış olmalıyız.

"Vatan sağolsun" diyoruz ya da "dedirtiriyoruz" ya vatan o kadar kanlı canlı ki maşallah kimsenin bir şey umrunda değil. Çünkü iki siyah kurdela bağladık mı iki dövündük mü bir insanın eline bir silah daha tutuşturup can almaya yolladık mı, sen sağ ben selamet vatanım.

2 Eylül 2012

Serzeniş dolu bir yazı!

30 Ağustos'un gelip geçmesiyle, Ulusal Bayramları kutlayan ya da kutladığını iddia eden coşku dolu ve törenlerin stadlardan çekilmesine tepkili, reis-i cumhurun sabah törenlerine teşrif etmemesini iç mesele haline getiren bir kitlenin fiziksel ve düşünsel varlığına önümüzdeki her sene için senede 4 defaya mahsus olmak üzere maruz kalacağımıza eminim artık. Kent çikolataları Müşfik Kenter'in sımsıcak sesini kaybetmiş olabilir ama "Nerde o eski bayramlar, kırmızı rugan pabuçlarımı artık bulamıyorum" temasıyla hitap ettiği  "ama  tenim de giderek bronzlaşıyor, ayaklarım suya değiyor"  kitlesi yerine neden "bu bayram da edebilikten yoksun şiirleri okuyamayan çocuğum, coşturamadı okul bahçesinde kitleleri" kitlelerine yer vermiyor ki? Maksat tüketiciye tükettirmekse 4 bayramdan yenecek çok ekmek bu işte.

"Milli Bayram" kavramını birileri açıklasın bana, şu yazının altındaki yorum kutucuğu bu blogtaki en kıymetli görevini üstlenebilir böylece sayın okurlar. Nasıl kutlamak, ne yapmak isterdiniz bu günde. Stadlarda öğrencilerin ergenliklerini daha da komik duruma düşüren kıyafetler eşliğinde, demode müziklerle anlamsız figürleri buluşturmaları mıydı, sizi beni onu tatmin eden? Hadi onu geçtim, bağımsızlığın ve egemenliğin teminatı en olmadı sembolü bunlar mı gerçekten? Bi bayram çıkarması yapayım iyisi mi.

23 Nisan'da devlet erkanını terk-i koltuk eyletip, çocukları bir güzel paketleyip oturtuyoruz o koltuklara. Dünyanın dört bir yanından (en azından ben öyle sanıyorum) çocuklar getirip dansettiriyoruz. Ne güzel. Bayram havasına uygun. Peki ya sahip çıkmadığımız çocuklar varlıklarını görmezden geldiğimiz hadi hasbelkader unuttuğumuz? Yamulmuyorsam Mustafa Kemal, bu günü bütün çocuklara armağan etmişti dimi. Zümrelerin çocuklarına değil. Avmlerde gün boyu çocuklarınızla tıkınınız diye değildi bu gün sanki sayın anne babalar.

Bir de 19 Mayıs vardı. ADI ASLINDA GENÇLİK VE SPOR BAYRAMI. Ama bir Allah'ın kulunu spor yaparken görmediğimiz, genç dimağları geçen seneye kadar stadyumlara yığıp demode müziklerle anlamsız dans figürlerini buluşturmalarını izleyip ve yine bir Allah'ın kulunun çıkıp "olm siz napıyorsunuz" demediği bayram. Yahu o kadar sahipli ise bu bayram, adına bir "spor etkinliği" düzenleyin dimi. Saçma sapan tamamen "totaliter rejimlerin toplum üstüne yansımaları" olan bu stadyum etkinliğini silip atın milli hafızadan.  Sporu sadece ekrandan izleyen, madalya alamayan sporcularına atarlanan bir milletiz Allah aşkına, bir de üstüne spor bayramı kutluyoruz.Bir maraton olur, turnuva olur düzenleyin dimi. En azından yapılan işin bir manası olur. Adına yaraşır bir şey yapılır. 9. sınıfta bu saçma sapan törenlere ben de kurban gitmiştim. 2 ay boyunca derslere girmiyorduk bunun yüzünden ne güzel dimi. Aman fizik, matematik, edebiyat öğrenmesinler de yeter ki dansedebilsinler mantalitesini gördük. Gördük de ses edemedik. Ah ah.

30 Ağustos'ta şahsen ne yapılabilir bir önerim yok. Bu bayramın talihsizliği yaz tatiline denk gelmesi. Okullarda öğretmediler abi, napcaz bu bayramda. Şiir okusak banal, bayrak alıp meydanlara koşsak o zaman Cumhuriyet Bayramı'nda napcaz. Bir bayrak asıp çıkıyoruz işin içinden en kestirmeden.

29 Ekim, kimsenin kaçarı yok. Alaylar mı dersin, boş kalmayan meydanlar, göğü kaplayan havai fişekler mi dersin, üstüne bir de Kenan Doğulu'dan "Onuncu Yıl Marşı"nı ekle tamam verdik coşkuyu. Ama bu bayramın talihsizliği de ideolojik coşku yansımalarına kurban gitmesi. Birtakım kitlelerin cumhuriyet yalnızca onlar için ilan edildi zannedip gaza gelmeleri, tivitlerle durum güncellemeleri ile millete ayar vermeleri. Bunlar da neyin kafasını yaşıyor bi fikrim yok. Yakında "bayramıma dokunma" yazan tişörtlerle meydanlara çıkacaklar diye bekliyorum. Neler gördük, işittik şu ülkede.

Milli bayram mı dediniz? Yazdım ya abi o kadar yukarda.