31 Ağustos 2008

great expectations


bence okuma tahtası ya da yastığı denen ergonomik bi şey icat edilmeli ve çinliler tarafından cumartesi pazarında ya da "day today" yahut "titanik" gibi manidar 1 milyoncularda satılmalı. boynu bükük yetim şeklinde yemek yemekten sıkıldım zira. ayrıca şarjı sonsuza kadar giden bir ipod da icat edilebilir ve ipod sahipleri ile eskisini getirene yenisi bedava gibi bir kampanya düzenlenebilir. şu saatlerde nike human racete insanlar çılgıncasına depar atıyor olmalı. kenan doğulunun da konserine adam toplamak için kıtalar arası yarış anlaşmaları düzenlemesi de " kenan doğulu: hırsından racer olanlar ve çevresini zorlayanlar" adlı bir başlık altında ilgili kişilerce incelenmeli. o kişi ben değilim. zira kenan doğulu güneş kolyesini , boynundan atıp kendini evin siyah giyinen, saç ve tırnak uzatan ve gümüş takı kullanan erkek kardeş imajını geride bıraktığı gün benim için bitmiştir. bu tip insanların akıbetlerini başka imajlar altından sürdürmeleri de ayrı bir sosyolojik olay fikrimce. bu tip tezler yazarak geleceğin sosyolojik yıldızı olabilirdim lakin tespit insanı değilim. tespitçi kılığında gezip sürekli "insan modeli" tamlaması önüne tamlama getiren insanların soyu ne zaman tükenecek acaba? eskiden ilkokul arkadaşlarım konusunda bir deftere çılgıncasına yazılar yazmışım, bu defterin hiç bulunmaması beni "harriet"-sadece mayonezli domatesli sandöviç yiyen hain yazar- akıbetinden kurtarmış resmen. lise dönemine de ait böyle sayfaların olması garip hakikaten ve düşündürücü. heybeliada gecesinin tavan ve tabanlarından sonra her tarafımın ağrımasını bahane ediyor, bakkallarda satılan patlayan şekerler diliyorum.

29 Ağustos 2008

bloody friday


sevgili blog,

insanın 10 yıl önce dinleyip ilk görüşte vurulduğu ve hayatı boyunca mükemmel şekilde söylemek istediği şarkıyı istediği zaman dinleyebilmesinin mutluluğu bir tek toblerone çikolatada var sanırsam. olsa da yesek diyor ve sevgili bmcye bana bu şarkıyı bahşettiği için teşekkür ediyorum. hafta sekiz gün dokuz dinlerim artık. istanbul uyurken tatlı rüyalar diliyorum.

sevgili blog,

harry potter ve zümrüdüanka yoldaşlığı filmini izledikten sonra harry pottera tekrar sardıracakmışım gibi görünüyor. ama kaçıncıdan başlayacağım konusunda kararsız kaldım asla seçim insanı değilim. kenan ışık %50 joker hakkımı kullandıktan sonra tek eli kirli sakalını okşarken delici bakışlar psikolojik çöküş yaşarım heralde. aklıma martılar falan gelir yaşadığım sıcak saatlerin etkisiyle. son kararınız diye sorduğunda "ama ya martılar?" derim . o da "remzi baba, noyan amca" ile başlar, ama lanet martılar yengem de sesinizi duyup sizi hindi zannetmişti . cehennem cevdeti aramak istiyorum telefon jokerinde. hayır, iclal aydına aşıktı.bu aşkı midem kaldıramayacak. galiba 6. kitap başlamak için iyi bir seçim. stüdyoyu terketme zamanı.

çavçav martılar ve kenan ışık

20 Ağustos 2008

yüksek topuklar

yenibirişten gelen mail beni çok sevindirmesine rağmen hüzünlerdi de aynı zamanda. ben ki hiçbir işbaşvurumun kabul görmeyeceğini düşünürken şu hayatta hayatın çetrefilli yollarından para kazanmaya çalışan onurlu ve küçük kız olmaya adım adım yaklaşırken bu mailin bünyemde yaratmış olduğu küçük çaptaki heyecan dalgasını takdir edersiniz lakin iş ilanının aranan özellikler kısmında -1.65 ve üzeri ve dış görünümüne özenen bayan- yazması 1.64 olan beni adeta benden aldı. insanın hayattaki fırsatları 1 cm ile kaçırmasına ne buyurmalı şimdi , hadi söyleyin?

19 Ağustos 2008

liar, me

liar, you

lie like anyone else

bloggerın tipinin değişmesi karşısında yeni gönderi butonunu görmemin aldığı zaman beni görsel zekamın yüksekliği konusunda derin şüphelere düşürdü. zekamın kıtlığını belirterek sizleri heyecanlandırmaya çalışmam da neyin göstergesidir bilmiyorum. mrs. dallowayi bir daha elime almamak üzere 3 yılın ardından bitirmiş olmanın haklı gururunu yaşıyorum hemi de yeni bir kitabı üçte birleyerek tam gaz devam ediyorum bi bok anlamadım ya bu üçtebirlik kısımdan neyse. hiç giymediğim eflatun elbisemin etek kısmının sökülmüş olması dolabımda hain bir sökücü olduğunu düşünmeme neden oluyor. belki de bir böcürttür. expecto patronum diyesim geldi kalemimi sallayıp. hayalgücümün genişliği beni utandırıyor. havadan bu kadar bunalmasam karizmatik analog fotoğraf makinemle fotoğraf çekmeye çıkacaktım soranlara da "evet ben diyaframın sesini duymak istiyorum çekerken o an an ..şey diyafram fetişiyim de " diyeceğim. insanlara olmadık anlarda olmadık şeyler söylemekten zevk alıyorum cidden ki bu durum ilerde "yalancı çoban" adlı güzide şarkıda başrol edinmeme sebep olabilir. küçüklükten gelen ve nedense bu sene nükseden bir eğlenceli bir alışkanlık. tavsiye ediyorum. leylekin üst katında cemil ipekçi atolyesi olduğunu söylemem ve okulun yanına inşa edilen fabrikanın tatilya olacağını götümden sallamam komik bence eheheh=) insanların inanması ayrıca eğlenceli ahahah=)

1 Ağustos 2008

batman the dark knight: çok az miktarda spoiler içerebilecek bir yazı


filmi ele almadan önce daha önce izlemiş olduğum tek nolan filminin batman begins olduğunu ve tüm batman filmlerini izlemiş olduğumu ve batman çizgi filminin de sadık bir takipçisi olduğum gibi birkaç noktayı belirtmekte yarar olduğu inancındayım. çizgiromanına elimi sürmedim ek bir bilgi olarak.

ortalıkta uçuşan why so serious akımına bulaşmadıysanız henüz kirlenmemişsiniz demektir ve bu saflığınızı filmi görene dek koruyun bi zahmet. heath ledgerı da o kadar seviyor olamazsınız zaten kaç filmi vardı ki şu hayatta sorarım? filme genel olarak baktığımızda ortalamayı rahatlıkla geçen 10 üzerinden rahat rahat 7-8 alabilecek bir filmle karşı karşıyayız azizim. sahne başına düşen yıldız sayısında bir rekorluk var ki bu son zamanların yeni akımı olsa gerek destekliyoruz "sinemaya gönül bağı ile bağlı insanlar olarak". filmi daha çok karakterler üzerinden analiz edeceğim hazırlanın. kendi adıma en çok gary oldmanın olduğu sahneleri sevdiğimi belirtmeliyim burada. christian bale i ise batman beginste pek gözüm tutmamıştı batman olarak michael keatondan daha başarılı kimse yoktu gözümde ki o da o kadar karizmatik olmamasına karşın. christian bale in nerdeyse hiçbir ilginç yanını görmediğimiz bu filmde ise batman olarak benimsedim kendisini hatta daha uygun bir kimse olabilir mi diye düşündüm ama bulamadım. adam klasikleşecek derecede iyi bir oyuncu prestige, american psycho dan hatırladığım kadarıyla. bu filmde de elini yıkamak edasında oynamış batmani. yani insan elini yıkarken ne kadar tribe girebilir ki düşüncesini batman rolüne adapte etmiş. bu kadar rahat oynamak tabiki iyi puan getiriyor kendisine ancak bi sonraki filmde sıkıcı olabileceği ihtimali de gelmiyor değil hani aklımıza. aslında kendisini biraz daha maskesiz görsek filmde oyunculuğu için daha net bir şeyler söylenebilir keza ben de uygun fiziğe sahip olsam sesimi kalınlaştırarak pekala bir batman olabilirim sadece ağzımın göründüğü bir filmde.

gary oldman ise gerçekten şaşırtıyor beni aziz dostlarım. sanırım yeryüzündeki en iyi oyunculardan biri. sizin gönlünüz ne der bilemem ama ben 10 numara olmayı ona bahşediyorum. filme gelecek olursak jim gordon filmdeki en etkin karakterlerden biri hatta köprü vazifesini tek başına üstlenmiş batman-gotham, kötüler-adalet, politika-adalet evet filmde aradaki tüm bağlantıları kuran bu adam. jim gordonsuz gotham muhtemelen münir özkulsuz bir adile naşitli aile filmi olurdu.

gelelim harvey dente. bir D.A.(savcı) den çok oldukça vasat female partner maggie gyllenhalu almaya gelmiş beyaz atlı prens görünümündeydi kendisi. hatta mahkeme salonundaki artistik hareketler johnny bravoyu hatırlatıyordu sevenlerine. ancak kahramanlık ve gotham şehrinin selameti konusunda attığı nutuklar ve birkaç atraksiyon onu gotham insanlarının gözünde bir seda sayan yapıyordu evet.( türk halkı en çok seda sayana güveniyor olayı). aaron eckhart aslında cuk diye oturmuş rolüne ama filmin sonunda senaryo itibariyle bir hayli sırıtmış. aslında kanun kaçağı bir karanlık bir şövalyeye alternatif olarak kanunla suçluları haklayan bir adam olması elbette ilginç ve önemliydi. ancak hiçbir süperkahramansever kahramanına denk alternatif birini sevmez gıcık olur, tiksinir,döver. nitekim harvey dent de bu genellemeden oldukça nasibini almıştı. hehehe:)

ve tabiki joker. joker bu filmin gerçek yıldızıydı bence. nolan biraderlerin tarzı bu mudur bilemeyeceğim ama film sanki joker üstüne kurulu ve geri kalan her şey batman bu kurguyu tamamlayan öğelermiş gibi geldi bana. bir kere tipleme olarak başarılı psikopat, ezilmiş, derdi varmış söyleyememiş sonunda patlamış havasını sonuna dek veriyor hatta bir kurt cobain havasının varlığından bile söz edilebilir. ayrıca jokerin nasıl joker olduğu hikayesi fantastik öğelerden tamamen ayrılmış. tim burtonun ilk batmanini izleyenler hatırlar. asit havuzuna düşme sonucunda sırıtık kalan suratın hikayesinin yerini baba ve kumar borcu olan kadının(ahah biraz feminist bir kahkaha ama iyiydi bence) eserine bırakması daha iyiydi. burton-nolan farkı buradan da hissedilebilir. jokerin "i m chaos" demesi ve sebepsizce bi şeyleri patlatma ihtiyacı duyması üzerinizde derin izler bırakabiliyor şahsen ben çıkışta bu kaos ve düzen meselesini baya düşündüm. siz de düşünün. bunun dışında joker karakterinin sosyolojik ve psikolojik deneylerde bulunması entelektüellik ihtiva eden seyirciyi sevindirse de abartılı deney sonuçları sevinci anlık kılmakta maalesef. feribot ve bomba deneyi çok başarılı gibi dursa da sonucu itibariyle külliyen yalandı.senaristleri ve yönetmeni realist olmaya davet edebilirim bu noktada ey entelektüel kitle. burada bir bir parantez açıp jokerin pek jack sparrow havası taşıdığını söyleyen sayın vonniye bunun olsa olsa ağız hareketlerinin ve yürüyüşün yaptığı serbest çağrışıma bağlıyorum. gel tartışalım. ve bir kehanetle karakter analizimi sonlandırıyorum : insanlar heth ledgerlı jokeri tyler durden gibi benimseyecekler ve nickleri ve avatarları ile bütünleştirecekler.

morgan freeman ahlaklı bilim adamı lucius fox rolüne yakışırken aynı şeyi rachel rolünde maggie gyllenhal için söylemek için güç. insan afişte adını görünce oovv diyor ama filmde yooo maalesef. nolanlar daha başarılı kadın karakter seçmeli nitekim katie holmes da başarısızdı. bence back to the blond actress zamanı. lucius foxun wayne şirketinin hain muhasebecisi midir avukatı mıdır neyse onu bir göt edişi vardır ki en az fox kadar zevk aldığınız bir sahneydi. küçük rol büyük oynamak budur.

genele bakacak olursak filmin uzunluğunun hissedilir olması da ayrı bir eksi puan. uzun filmlere karşı değilim ancak bunca aksiyonlu filmin uzunluğu hissedilmemeli bence. batman süper güçleri olmayan bir süper kahraman olarak zihinlerimize kazınmıştı. ama süpersonik zenginliği ona batmanliği dolayısıyla süper kahramanlığı bahşediyordu bu da onu daha gerçek kılıyordu yani bill gates bir hero olmaya heveslense şaşmaz desteklerdik aksine. daha önceki filmlerde özellikle tim burtonundakilerde fantastiklik daha ön plandaydı. nolanlar ise fantastikliği en az dozda bırakmışlardı- belki iki yüzlü harvey dent biraz fantastik sayılabilirdi- ve bir mesaj verme ya da bundan ziyade filme felsefik ve ahlaki bir boyut kazandırma kaygısı en üst düzeyde hissedilmekteydi. bu elbette daha önceki superhero lu filmlerden aşina olduğumuz çok ufak role sahip şeylerdi. ayrıca kişilik bölünmesi, süper kahramanlığın sorgulanmasının süper kahraman gribi olduğunu bilmeyen kaldı mı sorarım? bu konu temcit pilavı kıvamında artık. süper kene de böyle triplere girebilir yakında haberiniz ola.

imax olayına da kasmaya gerek yok ben normal izledim memnundum gayet imaxin olayı ne bilmeyen bünyeler için bi sakıncası yok yani. yeni batman serisinin 3.sü için hadi bakalım diyor başka bir eleştiride görüşmek diliyorum.

önemli ölçüde spoiler içeren bir yazı


az önce izlemiş olduğum batman the dark knight hakkında kısa bir interview serisi bana bu yazıyı yazmam için gerekli ilhamı sağlamış oldu. here we go dudes.

öncelikle ezoterik bir sinefil olmadığımı belirtmeliyim. ama özgeçmişimde izlemiş olduğum gayet sağlam diye tabir edebileceğimiz ve önüne johnny bravo deyişiyle a-ma-nın ekleyebileceğimiz ya da normal deyişle amanın deyip uzaklaşabileceğiniz pekçok film izlemiş bulunmaktayım. ayriyaten bi ara adı "d" ile başlayan yönetmenlerin filmlerine gizli bi merak sarmıştım ve sadık defterimde bunun kanıtları hala durmakta. hatta küçük ama gururlu bir dvd arşivim de mevcut. uzun lafın en kısa olabileceği şekliyle diyorum ki zevklerim ve renklerim konusunda sizi uyararak kendimce eleştirmenlik yapmaya başlıyorum evet. oldukça uzun bir post okuyacaksınız az sonra ben emek verdim siz de okuyun bi zahmet.