26 Kasım 2008

one active download

iki saat boşluğumun arasında kütüphanede bir türlü inemeyen dizi sorunsalından usanmış halde yazıyorum blog. house md dizisine bu kadar körü körüne bağlı olmam hakkımda hangi ipuçlarını veriyor size? keşke izleseniz de cevaplarınızı alabilsem. 40 dakika içersinde house un inmesi kadar beni memnun edecek bir şey yok. yabancı kelimelerin sonuna ek getirmek kadar bayağı bir iş yok azizim. dersin başlamasına 38 dakika kalmışken 1 hour 1 minute gösteriyor üzüntüden bileklerimi kesebilirim. sevil isimli bir arkadaşım çılgınsal bir teklifte bulunup beni gay bara davet etti. (kendisi gay may değil, amaç merak-eğlence bi de ufukları geniş tutmak derrmişşimm :P) tabiki gitmeliyims.

23 Kasım 2008

şahane pazar


ödevimin gelecek çarşambaya olması beni rahatlattı canlarım. ama hala koskoca history of artı hatim etmeliyim. gerizekalı hissetmenin sonu yokmuş tecrübe ettim. hayatımın en hızlı pantolon alışverişini gerçekleştirdim hem de istediğim renklerde bordo-lacivert. trabzonsporun yandan yemişi gibiyim a.k. lodos çıkıp karaköy iskelesini batırdığı için üzülemiyorum galiba. bence eğlenceli olabilir (mona lisa smiley) ne var hiç mi doğal afet filmi adrenalini tatmak istemediniz şu köhne hayatlarınızda? lodos deyince aklıma, lise2 zamanı, dershanedeki poyraz kuzey deniz adlı şahıs ve en yakın arkadaşı rüzgar geliyor (bi gün kendini google a yazdığında buraya çıkarsa selam edelim, şirin gözükelim hemen) bir de atkı sefaletim beni hüzünlendiriyor bu melonkolik ortamda. bu sebepten bana atkı alırsanız, o gün kendinizi dünyanın en mükemmel insanı gibi hissetttirim size azizim, inanın. kara çarşafa 6 ok takan deniz baykal kadar hoşgörülü bir hocam var, yarınki görüşmenin gerginliği şimdiden bindi üstüme azizim blog. yemekteyiz ilk bbgden sonra takip ettiğim yegane reality show itiraf ediyorum. 12 yaşın heyacanı var üstümde izlerken. bu günkü gsüdeki türk-yunan ilişkilerini anlatan adamın kelimeler arasına 5, cümleler arasına 10 saniye hatta paragraf geçişi yapacak kadar 15 saniye beklemesi, sıkıntıdan sandalyeden kaykılma icraatlarında bulunmam neticesinde aklıma bu adamın, son yemekteyiz haftasındaki Nesrin hanımın oğlu falan olduğu fikrini getirdi ve bu fikir konferans boyunca göz kapaklarımı açıkta tutmamı sağladı. o yüzden kendisine 10 puan verip akşamı burda noktalıyorum. love on the run izleyesim var. çav amigos.

22 Kasım 2008

please shoot me

naim beyin dekoltesini göremedim ama yine de karşınızdayım aziz dostlarım.

kötü bir siyaset bilimcisi olma yolunda büyük adımlarım var, sürekli aşağıya giden bir not serisini kendime huy edindim ve gerçekten artık gerizekalı olduğuma buddha ya inandığım kadar inanıyorum. ah şimdi julia olmak vardı diyorum ve psikoloji okuyan aziz dostumu buradan yad ediyorum. bir de juliayı inanılmaz yavaş okuyorum çünkü o kadar az kaldı ki sahafta inanmazsınız.
bu da başka bir hüzün kaynağım. havanın deli gibi soğuk olması hoşuma gidiyor nihayet palto atkı bere kombosuna kavuşacağız. şimdi hazırlanmam gerek çünkü gsüye gideceğim lodoslu boğazları aşıp. çavs dostlarım.

9 Kasım 2008

because the night belongs to workers

kendi başıma nescafe yapmakta başarısızım ama inanıyorum bir gün doğru kahve ve kahvedostu oranını tutturacağım ve üçübirarada hegamonyasından kurtulacağım. önceden mijdesini verdiğim gs dış politika programına ilk katılımlarımı gerçekleştirdim ve son derece memnunum. neler öğrendim neler, maydonozlu köfteler. çok ilginizi çekerse size gerçekten ilginç şeyler anlatabilirim ve siyaset öğrencisi potansiyeli taşıyan birinin sıkıcılığından zerre barındırmayabilirim. evet programda öğrendiğim bir konu da bu: siyasetten konuşurken nasıl sıkıcı olunmaz ve bu cümle kesinlikle herhangi bir ironi içermeyip zevkli siyaset konferanslarının sonucunda kurulmuştur nokta. gsüdeki çaydan sorumlu adam, hayatımda içtiğim en güzel nescafeyi yaptı. o kadar ki kokusunda davet var olayının gerçekleşebileceği kadar da güzel kokmakta idi nescafe. bir dahaki sefere gözümü kırpmadan nescafe yapışını izleyeceğim ve gizli tarifi ele geçireceğim hohoho. noel baba temalı kahkaha efektimden sonra, hayatta pişman duyduğum bir nokta varsa eve yakın olan okulların kıymetini bilememektir, eve yakın olmasın diye cehennemin dibine gitmem gerçekten, neyse. bu gece uyumama planlarım var zira sınavım sanki yarın gibiymiş çalışacağım ve yarın normal bir sınav öncesi akşamı geçireceğim. şimdi kafein bombardımanına tutulmak üzere noktamı koyuyorum. çavbelle.

3 Kasım 2008

cherry blossom girl

beklentilerimin altını karşılayan bir makroekonomi sınavı geçirdim, mutsuzum blog. dün gece de okulda kaldım, düzgün çalışmamış olabilirdim ama hafızamın gücü her şeyin üstesinden gelirdi hani:(((

yarı kısmımı yolda bırakıp gelmişim izlenimi ile dolu olarak eve kendimi zor attım blog. maillerimi kontrol ederken bana yurt çıktığı haberini aldım. sevinemedim lan yalan mı? nesine sevincem lan? kalırsam güzel de olabilir ahah ortam yaparım değil mi canıms? istediğim kadar uyurums da?

%100 karar vermeden önce müstakbel odama ve oda arkadaşıma bir teftiş düzenleyeceğim yarın. izlenimlerimi yarın akşam aktarırım. yurtta kalmaktan daha önemli işlerim olabilir. okuldan yaptığım müzik ve film sömürüsü ile yepyeni playlistler hazırladım kendime blog. arşivci kimliği bile kazandırdım kendime ama zor işmiş, bi daha yapmam.

diyetimi 3 gündür bozdum yarın dönüyorum söz. 1 aydan beri ilk kez cola içtim gerçekten midem deliniyor sandım blog. en sevdiğim içeceğin coco cola olduğunu söylemem artık etik olmayacak.

gs üniveristesi sertifika programına katılıyorum hadi hayırlısı.


çavçavs cherry blossom girlsss.

1 Kasım 2008

saturday night fever

blogumu yeni bir imaja kavuşturdum huzurlarınızda. sanırım bir süreliğine yeni merakım ken loach filmleri olacak. filmlerine tersinden başlamanın bir sakıncası olmadığı kanaatindeyim. makroekonomi sınavı için çalışmadan kendimi yarı-hazır hissediyorum çünkü perşembe akşamı 0 bilgimle ekonomi kuramlarını okuma sökercesine kafama oturtmamın seansının işe yaradığı kanısındayım. ken loachdan aldığım sosyolojik, politik mesajların ve alt tabaka insan problemlerinin de cevaplarıma duygusal bir hava vermesini isterdim.


yeni bir paragrafa başlamanın hüznünü de katarak hüsranla biten bir aşk hikayesini aktarayım hemen; hoşlandığım insanın gözümün önünde başka bir kıza yazması ve bunu yaparken oldukça salak bir muhabbeti itinayla sürdürme çabası içinde olması bendenizin, gülmeme çabasının zorlaması ile, gözlerini yaşarttı. gerçekten böyle bir durumu komik bulup eğleneceğimi düşünmezdim. sinirlerim falan bozuldu olayı yaşamadım hatta bir an için kötü hissetmeme bile yol açmadı bu durum. sadece ya olayları ti'ye alabilme kapasitem maksimum düzeyde seyrediyor ya da belki de yeni bir macera olarak psikoloğa gidebilirim diye düşündüm. ikisine de eşit gerçeklik payı veriyorum şimdilik. okulun sağladığı %100 sigorta olayının psikolog masrafını da üstlenip üstlenmediğini öğrenmem neticesinde birinin gerçeklik payı diğerine koyacak söz veriyorum.


diğer bir yandan, dün gazetenin -sabah- cuma ekinde, "cumhuriyet kadınları"ını konu alan bir yazı vardı her cuma yapılan "haftanın kare as"ı nın yerine. değişik olan jürinin bu sefer yarışmacı adayları belirlemekle kalması ve onlara yıldız vermemesi dolayısıyla "yıldız bir cumhuriyet kadını"ndan bizleri mahrum etmesiydi. jüride tek bir erkeğin yer alması- ataol behramoğlu- ve yarışmacı adaylarının hatrı sayılır bir kısmının hayatlarının son demlerini akıl hastanelerinde yahut yalnızlıktan çatlayarak geçirmeleri bendenizi derin düşüncelere sevk etti ve taşıdığım kariyer kadını potansiyeli motivasyonumun iki saniyede içine etti(!!!) şimdi yükselen trendim kış akşamları çay demleyip kestane yemek eşliğinde battaniye altında dizimax izlemek. ama havaların kış modunun yakınına bile uğramamaları ve dizimaxi olan televizyonumuzun aile boyu olması bu hayalimin de içine ediyor lanet olsun. "but they cannot take our dreams away from us" diyor huzurlarınızdan çekiliyorum.

dipnot: son resim cumhuriyet tarihinin ilklerini gerçekleştirmiş kadınlar.