25 Şubat 2008

expire date

bu gün natural science102 dersi çıkışımda sol bileğimde bi gariplik olduğunu hissettim.
ufak bi şey bileğimin iç kısmında durmuş, ona bakmam "ne lan bu" tepkilerimi almak için beklemekteydi. ufak yuvarlak bir damgaydı. bir saati andırıyordu. tam ortasında "charge battery 2009" yazmaktaydı. kafamda şimşekler çaktı "bu ne" gök gürlemeleriyle. beynimin bi kaç algılama merkezine yıldırımlar düştü bunun bi işaret olduğunu görmem için. her şey anlamını yitirdi bi boşlukta yüzüyor gibiydim evet apollo13 mürettabıtından olmuştum david bowie nin sesi sarıyordu her yanı. belki de tanrı oydu diyordu zihnimin artık sisten iyice bulanmış tarafı. david bowie tanrıysa "labirent" de cennet miydi yoksa. neden hiç melek yoktu beni aydınlatacak istanbul da bir city of angels sayılmaz mıydı lan hani nicolas cage in the black. çimlerde koşuşturduğum yakın plan sarı bayır çiçeklerinden de yoktu etrafta. kimse what did you like best diye de sormuyordu oysa cevabım vardı melekler bile bu cevap karşısında kanatlarını düşüreceklerdi öyle bi cevabım var evet. gerçek neydi yaşamın anlamı bu muydu yani ya da özeti bi gün kolumda bulacağım çıkartma nerden geldiği belirsiz. neyseki uyduruk bi şey değildi. bi teselli evet. neticede ben kolunda "charge battery 2009" yazan 2008 de yaşayan bi insanım. her an her şeye hazır olmalıyım vesselam.

12 Şubat 2008

red nose

canım sıkılıyor burnumu silmekten ayrıca acıyor. can sıkıntısı çeken bir burnum var sanırım. burun murun derken aklıma gogol un yazdığı burun hikayesi geldi. dilşat hoca ilk bahsettiğinde hemen okuyasım gelmişti. tek başına gezinen bir burun fikri hoşuma gitmişti. gogolü sevmiştim. aslında hiçbir şey anlamamıştım hikayeden, bi kaç kere daha okumuştum yine bi bok anlamamıştım ama seviyordum o hikayeyi okumayı. 10 sene sonra da okusam, bi bok anlamayacakmışım gibime geliyor biri bana açıklamadan ama canı sıkılan bir burnun gezmesi fikri beni gayet eğlendiriyor. garip şeylerle de eğlenebilmek güzel bir yetenek kanımca tek sorun ya her şeyin garip olması gibi saçma bir fikre kapılmamayı başarmak ya da gerçekten garip bir şey bulamamak. starman şarkısını çok seviyorum öyle böyle değiil hem de. david bowieye olan hayranlığım katlanıyor. fikret kızıloka olan sevgimde yüksek kıpraşımlar görülmekte şu sıralar. godfather ı nihayet izleyeceğim haberiyle yazıyı bitiriyorum.

otomatik portakal filmimin kayıp olduğunu farkettim eğer filmi size verdiğimi düşünüyorsanız ya da nerde olduğu hakkında istihbaratınız varsa bana ulaşmakta sakınca görmeyin ;)

(!_!)
( ^o ^) --->SAYONARA!
( d__b )

10 Şubat 2008

being "fırat"

hasta oluyorum burnum çeşme nirvanasına erişti nihayet, gözlerim de biber nirvanasına. başım dönüyor sanırım bi de ama dönmüyor da olabilir. baş dönmesi nasıl bi şey tam kestiremiyorum çünkü bence başım dönüyorsa gördüğüm her şeyi dönüyormuş olarak algılamam gerekir ama bense sürekli sanki zıplıyormuşum gibi hissediyorum bu da midemi bulandırıyor hakkaten. başım bile adam gibi dönmüyor kendimi fırat gibi hissediyorum şu anda.

-being fırat- diye bi film olsa, gerçekten alıp bağrımıza basacağımız bir film olurdu heralde. gülen gözleri, neşeli günleri bağrımıza bastığımız gibi basardık. defalarca bıkmadan izler, aynı sahneye 47 kez falan gülebilirdik, kanal değiştirmeye elimiz utanırdı. duvarlarımıza afişlerini asar, afişle her göz göze gelişimizde gülümserdik. afişe bakıp "tatlı rüyalar" demeden uyumazdık. alex, forrest gump diyenlere -bırak ya fırat abi- diye dayılanırdık.

-being fırat- diye bir kitap olsa başucu kitabı yapmakla kalmaz her yere taşırdık. muhtemelen sayfaları kıvrılmış, kirlenmiş, kırışmış bi kitap olurdu aşırı sevgiden. ilk baskısını elinde bulundurmak karizmaya acayip hava basardı. yeniyetmelerin elinde gördükçe önce işkillenir sonra -e fırat tabi- derdik. çok fazla fırat muhabbeti yapıldı mı -suyunu çıkardınız oğlum-, -siz ne anlarsınız, bi halt bildiğiniz yok- diye diklenirdik.

-being fırat- diye kültür mantarlığına malzeme bir şey olsaydı felsefesinden, rozetine kadar her şeyiyle hayatımıza sokardık, yolda görsek sevgi baloncuğu içinde boğanlar bile çıkardı. sonra da utanırdık bu vıcıklığımızdan ama hayatımızdan da atamazdık bir şekilde.

hepimiz fıratız, mikroskobik koca kafalılık foreverr!!!




6 Şubat 2008

hayata dair iç burkan detaylar

*gördüğün her sokak kedisine eve götüremeyeceğini bilerek dakikalık bir şefkat göstersinde bulunmak, kedileri kandırmak suçu anneye atmak

*yalnızlık tribine girip hüzünlü bir şarkı açtığında üst kattan gelen göbek atmalık şarkıya önce sinir olmak, sonra bilgisayarda daha oynak bi şarkı bulma hırsına girip bulamamak

*karnında zıplaşıp duran açlık kurtlarını bastırma coşkusu ile eve girilip buzdolabında kardeşinin bıraktığı kırıntılarla avunmak

* gece boyunca sızlayan yanık parmağa derman olsun diye evde merhem aramak ve sonuçta colgate diş macununa kalmak

*en sevilen çorabın tekinin akıbetinin ne olduğunu bilememek

*gelirken kepekli ekmek al denilen kardeşin poşetten tam buğday unlu ekmek çıkarması

* akşamları iki bölüm ard arda dizi mi izlesem yoksa film mi deyip önce filmin başlaması ile şansını onsan yana kullanmak, sonra dizi başlayınca ona yönelmek ama dizi bittiğinde pişman olmak

* evde tek başına gerilim filmleri izlemek,tüm gerilim filmlerinin başından her şeyi bilmek ve bunu söyleyip ego kaldıracı olacak birini bulamamak

*hiç trene binmemiş olmak

*hayata dair iç burkan detaylar listesini yaparken hevesi kaçmak ve bir madde daha bulamamak