31 Mayıs 2009

bir teselli ver bana

ilaç firmaları duy feryadımı. şöyle bi hap olsun lütfen. sınava saatler kala içiyosun, 30 saniye içinde etkisini duyuyorsun ve oturup kafanı kaldırmadan askmen.co.uk a takılmadan, itunes da olmayan artist isimlerini girmeden, uzak doğulu insanlarla muhabbet etmeden, true hollywood stories gibi programlara takılmadan ve sürekli tıkınmadan 10 saat götürsün beni.

bi de sabahın pazar ekinde -yazı cool geçirmeniz için sizin için bi tarafımızdan salladık in ve out listesinde sabah pazar ekinin in, diğer gazate eklerinin out olduğunu yazana selamımı yollar, çeker giderim.

30 Mayıs 2009

final

okulla nötr düzeyde seyreden ilişkim benü insanlar konusunda bunalıma sürüklüyor blog dostları. okul ciddi bir müessese sanki ve insanlar sürekli lanet olasıca işlerinden konuşurmuş gibi derslerinden konuşuyorlar sürekli. a gelecek dersler, hoca dedikoduları. nerdeyse telefonumdaki deniz ürünlerinden oluşan tetris oyunumdan bahsedeceğim zira kendisi oldukça eğlenceli ve yazlık bir havada bence. ama çabalarım boşa gittiğinden ve konuşacak bir şey bulamadığımdan ben de bu akıma kendimi bırakıyor, verebileceğim en nörd pozlarla muhabbet ortamlarını renklendiriyorum. neyseki okul finaller dışında bitti de insanlar yazdan dönünce değişik konulardan söz edebilme yeteneklerini geri kazanabilirler böylece. ben-hariç-herkesin-yazı-harika-geçiyormuş yaz konseptime hazırlık olarak, saçma yaz okulu girişimlerimden vazgeçtiğim için zaman zaman doğru kararlar almanın hazzını duymuyor değilim hani, blog. yeterince nörd ve bört takıldığım günlerde, bedduayı geri alma girişimlerinde bulunan insanları konu eden kanald dizilerini ayrı bir ilgiyle izlediğimi belirtemeden geçemiyorum blog. bu gün, popüler kültürü işlediğimiz derste hocanın 14 hafta boyunca dersi tanzimattan başlatma geleneğini son derste de sürdürmesi ve orhan gencebayı aşağılaması ruhumda birtakım çürüklere sebep oldu blog. sonra kendimi shuttle da orhan babaya vurdum. ama bütün dertler benim olmamalı bence, sorry orhan...

25 Mayıs 2009

kederlerden keder beğeniniz

eceye house çekerken dedim günler boşa gitmesin (kalan süre olarak 3 saat boyunca 58 gün yazınca ben de inanmış kadar oldum,evet) aldığım filmleri izlemeden geri götürme alışkanlığımı terkedeyim. françois truffautdan small change diye çocuklar üzerine bir film izledim, güzeldi, gülümseten cinstendi fekat zihnimde film ile kurduğum bağlantı kemalettin tuğcu köprüsünden geçmekte idi.

ilkokul yıllarında ortalama bir sınıf kitaplığından yola çıkarak epey bir kemalettin tuğcu ve türkiye gazetesi eşantiyonlarından hatmetmişliğim vardır. öyleki kemalettin tuğcu, bünyemde kaldırılması gündeme çubukçu nimet tarafından sokulan andımızdan daha derin yaralar açmakta, beni yoksulun ve ezilmişin yanına itmekte, ajitasyonu damardan vermekte idi. öyle ki, bir gün sınıfta bir iş eğitimi hocası kemalettin tuğcu hakkında, atıp tutmaya başlayınca, 11 yaş hezeyanları ile birden ayağa kalkmış ve romanlarının ateşli bir savunucusu kesilmiştim. öğrenci profilinin %50 sinden fazlasını, bu romanlardaki muzdarip komşu rolüne biçilmiş kaftan hayatları sürenlerin çocuklarının, oluşturduğu bir yerde, kim oluyordu da kemalettin tuğcuyu aşağılayabiliyordu? tabiki o zaman bu lafları sarfetmedim ama öğretmene çok acıklı da olsa kitaptakilerin gerçek olduğunu yoksa niye o kadar acıklı film yaptıklarını ve hepsini izlediğimizi söyledim. o gün bana verilmeyen ayar, hala bu filmleri izlememe, kitapları okumama sebep, hem de hiç sıkılmadan. filmi izledikten sonra, k.t. kitaplarını aramaya koyuldum ama annemin onları attığını hatırladım. sonra çocuk kalbi buldum bir tane ve ve italyan faşizminin mazlumca bir çocuk üzerinden verildiği bu kitabın yanında kemalettin tuğcunun daha mazlum olduğu kanısına vardım.

artık beynime işlemiş, bir dönem çocuk psikolojimin hakkından gelmiş bu mazlum edebiyatını tamamen geride bırakacağım günleri özlemle anıyorum.

24 Mayıs 2009

konuş onunla

omegle omegle diye yer ve göğü inleten ama denizlere gelemeyen feryatlara dayanamayıp ben de yabancılarlakonuş olayına girdim. girmemle de pek cilaladığımız pakladığımız hüviyetimizin iki para bile etmediğini test edip onayladım. ayrıca hayatımda hiç bu kadar çinli ile konuşmamıştım. yabancılara ana dilinde küfür etmenin türklerin tekelinde olmadığını düşünen ve halı deseni gibi asyalı harfleri ile ceddime söven insanlara google translate ile 10 beygir gücündeki türk yanımı gösterdim. başka bir tespit ise ya lezbiyenler böyle yerlere takılmıyor ya da ortalık gey heriften geçilmiyor. polonyalı bir adam, artık kendi 22 m diye ifade etmekten utandığını söyledi çünkü geylerden dolayı içindeki homofobi ortaya çıkıyor ve hümanist yönünü zedeliyormuş. ne diyeceğimi bilemedim.

12 Mayıs 2009

sezon finallerinde duygusallaşmam


yapmak istemediklerim ile yapmak istediklerime eşit uzaklıkta yer almam, sanırım bu yakamı bırakmayan. bahanelerimi sıralayabildiğim kadar, kendi çözümlerimi sıralayamamam. ya da istediğim kadar, nefret de edebilmem.

5 Mayıs 2009

dantel aslında bir televizyon bileşenidir

üst üste kaç sezon dizi izleyebileceğimi test ettiğim günler geçirmekteyim, guinnessi aramam yazık olmuş. günün birinde paranızı gereksiz yere harcamak isteyip, insanların ekstrem takılıp, tatminkar pozlar verdikleri bu kitabın sayfalarını çevirdiğinizde i am an addict tişörtleriyle verilmiş çok mahrem pozlarıma ulaşabilirdiniz oysa. babamın andropoz sularında epey yol kattettiği, anneminde menopoz sularında dünyayı keşfe çıktığı günlerde elbette fırsattan istifade edip, evde çılgıncasına partiler veremedik onun yerine bir karıncanın bile komünyon hayatında bizden daha çok sosyalleşebileceğini görüp, bedbaht ruhlara büründük. geçenlerde şöyle bir soruyla muhatap oldum "tanıştığımız süre boyunca depresyona girdin mi hiç?" böyle sorular bende aslında karşımdakinin donunu yeşil suratlı "maske" gibi kafasına geçirip ortamdan uzaklaşma isteği yaratıyor. tabiki siyah konturlarımız olmadığı için, ancak, metropollerde zeki sosyopat halimi takınıp "neden, üstüne mi alınacaktın" gibi geri dönüşlerle yetiniyorum.

öte yandan, pazartesi okula gittiğimde birbirimizi yüzyıllardır görmüyormuş hissine kapıldığım arkadaşlarla oturmak ve kim daha boş haftasonu geçirmiş gibi konulardan bahsetmek güzel. en azından bir şeyi beraber ve layığıyla yapabiliyoruz demektir.

sanırım geçen hafta serviste kolera günlerinde aşk'ı bitirdiğim sırada, yan taraftan izleniyormuşum gibi bir hisse kapılmış idim. iki gün sonra aynı kişi yine yan tarafımda otururken tesadüfen onun da marquez okuduğunu farkettim. tipini beğendiğimden değil zaten gözlük ve şapka ile görünmez bir tipe sahip bu kişi ile marquez sebepli bir konuşma başlayıp başlayamacağı gizemini düşündüm bir an. kahve ile başlayan sohbet geyiği gibi. sonra bu gün yine aynı kitabı okuduğunu gördüğümde yan tarafımda, hollywoodun gerçekten sadece hollywoodda olduğu gerçeğini bir kez daha kabullendim. zaten şu ana kadar tanıdığım insanların kaçı ile bir kitap adı vebenzeri şeylerden dolayı tanışık idim? bir gerizekalı gibi düşünmeyi işte o anda bıraktım. bu aydınlanmanın etkisi ile çok fazla görsel materyale maruz kalmak, düşüncelerimizin obezleşmesidir gibi abuk bir cümle kurup noktalarımı sıralıyorum........................................................................................................................