10 Nisan 2012

İşe gelirken kulaklarımı yolda bıraktım. Rüzgara teslim ettim, ya düşecek ya da kopacaklardı soğuktan. Puslu Kıtalar Atlası'nı  okuduğum bir lise gecesinde, hayatıma yerleşen en anlamsız korkularımdan biri bu oldu. Soğuktan ya kulakları ya da burunları düşen yeniçeriler. Hayatımda daha korkunç bir şey okumadım sanırım o güne kadar. Fanus ofis ortamında uğuldayan kulaklarım herkesin herkesin arkasından konuştuğunu düşündürüyor şimdi bana.

Geçenlerde en sevimlisinden "Angaralı" ofis arkadaşım, ahizeyi tutan sol elini sağ kulağına götürmek gibi telefonla konuşma işini komplike hale getiren üstadımız için "O sol kulağını kullanmaz." yorumunu yaptı. Öyle böyle yani.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder