13 Aralık 2009

tasolar ve gençlik

son günlerde gezindiğim bloglarda kemalettin tuğcu'ya sıkça rastlar oldum, herkes bir şekilde kıyısından köşesinden tutturmuş yazılarına. benimse aklıma iki gündür gülten dayıoğlu ve ölümsüz ece geliyor. 2. sınıftayken bilmem ne saatinde herkes sınıf kitaplığından bir kitap seçer ve dönem boyunca o kitabı o saatte okurdu. bir kitabı bitiren diğerine geçerdi. sınıf listesinin başlarında olmama rağmen nasılsa, kitaplıktaki en kalın kitap -ölümsüz ece olur kendisi- bana kalmıştı ki kesinlikle en kalını ben bitireyim de aferini kapayım gibi tasaları olan bir çocuk değildim. bir de sıra arkadaşım yusuf sürekli dalga geçerdi benimle bu kitabı okuduğum için. çünkü onun kitabı "aya seyahat"ti ve benimkinden hatrı sayılır derecede inceydi. ayrıca o kadar ufak puntoyla yazılmış ve beni o kadar çekmeyen bir kitaptı ki ölümsüz ece sırf yusuf'un ben 12. sayfadayken kendisinin 40 larda olması üzerine kurulu günlük kahkahalarından kurtulmak için, bir sonraki derste ben kitabı bitirdim diye gelmiştim. pek şeker olmayan öğretmenim de " aa ne çabuk okudun sen onu bakayım" derken çoktan "sözlü yaparım seni şimdi" diye bas bas bağıran tehditkar bakışlarını savurmaya başlamıştı. beni o zamanlar da kabusum olan, sınıfın ve kara tahtanın önüne çıkarmış ve beni yusuf'un hain ve merak dolu bakışları ile buluşturmuştu. kulaklarım cayır cayır yanarak -heyecanlandığım ve utandığım zaman hep böyle yapar kulaklarım-kitabın 12 sayfasını olabildiğince uzatarak ve kendimce bir son ekleyerek bir özet ortaya çıkarmıştım. o zamandan belliymiş sallamasyon odaklı akademik kariyerim. sonra öğretmenim olacak bu kadın bana bir soğuk aferin demiş, yerime geçerken kitaplığı işaret etmiş, yeni bir kitap almam için beni göz ucuyla itelemişti. hangi kitabı aldığımı hatırlamıyorum  muhtemelen eşantiyon türkiye gazetesi kitaplarından birine denk gelmişimdir ama o zaman kitaplığın en hip kitabı olan yeni yüzyıl gazetesinin verdiği lassie olmadığını hatırlıyorum. benim için hırs kelimesinin birebir anlamı olan yusuf da kitabı ondan önce bitirdiğim ve üstüne anlatıp aferin de aldığım için huysuzlanmış, yerime döndüğümde kendi bölgelerimizi ayıran sıra çizgisini baştan çizmişti.


he ne kadar aklıma takılsa da gidip ölümsüz eceyi alıp, okumayacağım, anlaşalım ilkokul çağım.  gülten dayıoğlu'nu görsem, fadiş hatrına selam dururum ama.

1 yorum:

  1. the fool or the mool14 Aralık 2009 08:42

    kızım bu yazına çok güldüğümü belirtmekle beraber eklemeden duramiciğim; ölümsüz ece çok heyecanlıydı ki. kaçırmışsın yani. bir de ne güzel komşumuzdun sen gülten dayıoğlu YANİ. ay neyseee.

    YanıtlaSil