20 Ağustos 2010

buruk

sıkıntılı bir gece. ama ne sıcaktan ne de sindirmekte başarısız olduğum iftar sofrasından. ben yokuşların hep dik olduğu, pek çok sokağın birbirini biçimsizce kestiği, asayişin çok nadir olarak berkemal olmayı seçmediği bir yerde yaşıyorum doğduğumdan beri. ve girizgahıma başvurursak asayişin berkemal olmayı seçmediği bir günün gecesindeyim yazmak itibariyle.

aynı yaşı paylaştığım, yıllardır görmediğim, gittiğim okuldan yüzüne aşina olduğum biri bu akşam intihar etmeyi seçti, arka sokaktaki ailesinin soyadını taşıyan apartmanın en üst katındaki balkonundayken. önce dışardan gelen gürültülere anlam vermeyi seçen her ev ahalisi gibi biz de soluğu camlarda alan, alt sokak sakinlerindendik. kulaktan dolmanın ışığında anlatırken bir teyze ne olup bittiğini, o sonuna varamadan hikayesinin, biz atlayanın kim olduğunun sonucuna vardık, zor değilmiş öleni tahmin etmek, kalabalık içersinde görünmeyeni seçmek.

o apartmanın arka bahçesinde yatarken daha, merak biriken gözlerin derdi, önce bilmek sonra acımaktı olabildiğine. çocuğa acımak, anneye acımak, babaya acımak, kardeşe acımak, hayata acımak, sonra acımaların sırasını değiştirmek. feryatlarını duyarken bir anneni ve babanın, duyan da acışır elbet, katıksız acısının karşısında burulur içinde bir yeri. sonra kalabalıklaşır olay mahali, hiç görünmeyen eşraf evin önünde peyda oluverir. kimi meraktan, kimi acımaktan. bir sürü kafa birikir camlarda, sonra polis arabası gelir, tüm soğukluğu ile, mavi kırmızı ışıkları ile gerçeğin peşinde tutanak tutmak üzere. akıllarda sorular oluşur daha önce bilinmeyen bilinir olur. tümdençıkarım ve kulaktan kulağa herkesin uzmanlaştığı bir dal olur. neden çünkü doğal değildir böylesine ölüm. oysa basittir, seçersen, katları 4ten çok olan binaların en üst katından kendini betona bırakmayı, yoksa şansın ölürsün, bindiğin uçağın okyanusa çakılmasıyla, kalbin krizle alt üst olmasına, bir kurşunun ya da bıçağın hedefi olmayla ve sayamadığım pek çok sebepten kaynaklı ölümlere eş değer bir ölüm. sonuç aynı ve kesin. ben, sen, o seçebiliyorsak sonun şeklini, şemalini , yarın olmayacağın yeri, meselemiz ne ki o zaman? kalmakla gitmek arasında bir ömür geçmiyor mu sanki?

sonlar hep buruk böyle gecelerde. yokuşların hep dik olduğu, sokakların birbirini biçimsizce kestiği yerlerde intihar manzarası böyle olur, tecrübede sabit kalmaması dileğiyle.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder