28 Ağustos 2012

Bir zamanlar deli gibi House izliyordum. Tabi her zaman akıllı bir deli ya da sosyopatla karşılaşmayan her yurdum insanı gibi ben de müptelası ve House'u doktorların ilahı yeryüzündeki insanların en manyağı olduğunu düşünüyor idim. Neyse House'u 7. sezonunun ortalarında bıraktım. Nerdeyse bir Bizimkiler dizisi olmaya adaymış sezonsallık bakımından. Bıkmıştım artık House'un triplerinden Vicodin de Vicodin diye tutturmasından. Sinir bozan çocuklar vardır ya evlat olsa sevilmeyecek tiplerden, House da artık öyle geliyordu bana.  Neyse girizgahı bu kadar uzun tuttum ama bu karakteri bir zamanlar bu kadar sevmiş olmamın altında hiçbir yere varmayan tatminsizliği, en olmayası ya da en olası her şeyde yakaladığı ya da gelip onu bulan anlamsızlığın aslında kimseye dolayısıyla da bana o kadar da uzak olmayışıydı. Neyse bu yarıda bıraktığım sezonun bir öncesindeki sezon finalinde House'un artık o çok güvendiği aklının ona oyun oynaması deyim yerindeyse kazıkların en büyüğünü kendinden yemesi  ve en yakın arkadaşı tarafından akıl hastanesine götürülürken çalan şu şarkı ve görüntüler şu günlerimin marşı gibi bir şey. Aslında basit ve sıradan rutinlerin hayatında yer almasına duyduğun özlemi, o rutinlerin senin hayatının bir parçası olmayacağını anladığın anda farketmek bence House'un dolayısıyla insanoğlunun en büyük modern dramıdır bence.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder