1 Kasım 2008

saturday night fever

blogumu yeni bir imaja kavuşturdum huzurlarınızda. sanırım bir süreliğine yeni merakım ken loach filmleri olacak. filmlerine tersinden başlamanın bir sakıncası olmadığı kanaatindeyim. makroekonomi sınavı için çalışmadan kendimi yarı-hazır hissediyorum çünkü perşembe akşamı 0 bilgimle ekonomi kuramlarını okuma sökercesine kafama oturtmamın seansının işe yaradığı kanısındayım. ken loachdan aldığım sosyolojik, politik mesajların ve alt tabaka insan problemlerinin de cevaplarıma duygusal bir hava vermesini isterdim.


yeni bir paragrafa başlamanın hüznünü de katarak hüsranla biten bir aşk hikayesini aktarayım hemen; hoşlandığım insanın gözümün önünde başka bir kıza yazması ve bunu yaparken oldukça salak bir muhabbeti itinayla sürdürme çabası içinde olması bendenizin, gülmeme çabasının zorlaması ile, gözlerini yaşarttı. gerçekten böyle bir durumu komik bulup eğleneceğimi düşünmezdim. sinirlerim falan bozuldu olayı yaşamadım hatta bir an için kötü hissetmeme bile yol açmadı bu durum. sadece ya olayları ti'ye alabilme kapasitem maksimum düzeyde seyrediyor ya da belki de yeni bir macera olarak psikoloğa gidebilirim diye düşündüm. ikisine de eşit gerçeklik payı veriyorum şimdilik. okulun sağladığı %100 sigorta olayının psikolog masrafını da üstlenip üstlenmediğini öğrenmem neticesinde birinin gerçeklik payı diğerine koyacak söz veriyorum.


diğer bir yandan, dün gazetenin -sabah- cuma ekinde, "cumhuriyet kadınları"ını konu alan bir yazı vardı her cuma yapılan "haftanın kare as"ı nın yerine. değişik olan jürinin bu sefer yarışmacı adayları belirlemekle kalması ve onlara yıldız vermemesi dolayısıyla "yıldız bir cumhuriyet kadını"ndan bizleri mahrum etmesiydi. jüride tek bir erkeğin yer alması- ataol behramoğlu- ve yarışmacı adaylarının hatrı sayılır bir kısmının hayatlarının son demlerini akıl hastanelerinde yahut yalnızlıktan çatlayarak geçirmeleri bendenizi derin düşüncelere sevk etti ve taşıdığım kariyer kadını potansiyeli motivasyonumun iki saniyede içine etti(!!!) şimdi yükselen trendim kış akşamları çay demleyip kestane yemek eşliğinde battaniye altında dizimax izlemek. ama havaların kış modunun yakınına bile uğramamaları ve dizimaxi olan televizyonumuzun aile boyu olması bu hayalimin de içine ediyor lanet olsun. "but they cannot take our dreams away from us" diyor huzurlarınızdan çekiliyorum.

dipnot: son resim cumhuriyet tarihinin ilklerini gerçekleştirmiş kadınlar.

5 yorum:

  1. blogunu çok sevdim bebeyim. çok çok çok sevdim bebeyim. bi de kaydı bulunsun, ne olursa olsun içimi açıyorsun.

    YanıtlaSil
  2. blogun güzel olmuş gerçekten de. biz de babamla ken loach nereli diye tartışıyorduk aptal aptal, yazıyı okumadan evvel.
    ayyriş olmak ister miydin seda? ben isterdim çünkü erkekleri turuncu saçlı ve reis. daha iyi bir kombin düşünemiyorum sanki.

    YanıtlaSil
  3. ırish olmayı istemek ne demek? hepimiz irish blood olmasak da, irish hearted değil miyiz?

    YanıtlaSil
  4. ben turkish hearted ım ya. ayrıca milliyetçi falanım. ama bak dün şunu da düşündüm ki, türk olmasaydım ya teksaslı ya italyan ya da meksikalı olmak isterdim. kovboy olmayı çok ama çok isterdim.
    meksikalı olup acı yemekler yemek isterdim ama böyle öküz gibi acı. ama gönlüm kovboylukta.
    ne fena bir şey ya, ne kadare çabalarsam çabalayayım kovboy olamam artık. olsam bile kabullenilmem yani kovboylar cemiyeti tarafından. of.

    YanıtlaSil
  5. bence başımıza eşkıya kesilmeli ve antep ve urfa ve maraş mutfaklarından aşağısını kabullenmemelisin dostum.

    YanıtlaSil