24 Temmuz 2010

ormana gidelim hey

bu günün cumartesi olmasından gaz alarak dedim ki üşenmemeliyim artık. ezgi'yle kendimizi attık dışarı rotamız her zamankinden farklı değildi esasında. capitol'e gidecektik. sinemaya girecektik. abur cubur yiyecek 3-5 mağazaya bakıp dönüşte eve yürüyecektik. merdivenlerden inerken, hangi yoldan gitmeliyizi tartıştık. capitol bize 25dklık yürüme mesafesinde olsa da , çok ters bir yerde kaldığından dolayı 13 tane falan yokuş çıkmamız gerekli. zira istanbul tepeler ve yokuşlardan yapılmış bir şehir ve yokuşların büyük bir kısmının da üsküdar'da birikme gibi bir huyu var. neyse capitol'e vardık, küçük çantalarımızı migros'tan aldığımız cola ve cipslerle doldurduk ve robin hood izlemeye koyulduk. film boyunca colasını höpürdeten,cips paketini hışırdatan biri olarak, filme bi türlü ısınamadım, çünkü kel kötü baronu oynayan adamın andy garcia olup olmadığını iki saat düşündüm. eğer andy garcia ise kellik adamı bu kadar çirkinleştirir mi dedim ya da andy garcia aslında çirkin miydi , beynim andy de andy deyip durduğundan film bittiğinde jeneriği beklemeden salondan çıktım. aslında benlik bir hareket değildi genellikle jeneriğin sonlarına kadar kalma huyum vardır, bir nevi saygı gösterisi gibi .mesela ses bilmem nesi o kadar uğraşmış, efekt vermiş belki kıçı kırık andy'den daha çok efor sarfetmiş ama esamesi okunmuyor, gerçi ben de adını muhtemelen bir daha hiç hatırlamayacağım hiçbir önem de teşkil etmeyecek benim için ama yönetmenin adını, oyuncuların cismini de bilmek aynı şekilde gereksiz bence. bakınız andy'nin zihnime çengelini atması. neyse filme ısınamadığımdan beğendim mi bilmiyorum bir de filmden çok beklentim vardı sanırım, robin hood en sevdiğim hikayelerin başında gelir hatta bütün anglo-sakson sevgimin kaynağını da oluşturabilir, ama iyiydi sanki. tebaaların özgürlükleri, dönek krallar ve komün yaşama emsal duran sherwood hırsızları iyi kısımlarıydı. kafanızı andy'ye takmazsanız bence seversiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder