14 Ağustos 2010

polifonik havalar

günlerin getirdiği sıcak ve bunalımlı anların arasından blogda gözükmenin vakti gelmişti diyor, ve parmaklarım sertleşmiş klavye tuşları üzerinde tık tık ederken ,raks marka vantilötürün  önünde saçlarımla blendax reklamını an be an yaşıyorum, bilmem sahneye dahil olabildiniz mi?

iklim hepimizi bunaltıyor ama ben bu bunalma işini abartıyorum sanırım. pazartesi günü staj başladım. sabah erken kalkıp, hazırlanıp memur erenler gibi yola koyuldum ve istinye'ye vardım. ancak, otobüslerin boğuk havası ve ellerime sinmiş metal kokusunun vicdanıma işleyen sesleri eşliğinde, yapılacaklar listesinin önüme konduğu odaya geçtiğimizde, ben başka bir yerden staja kabul edildim deyip çıkıverdim. sıcak-staj?? Nayırr nidalarıyla zihnimde çınlayarak.

ramazan pidesinin mideye düştüğü zamanlarda ise sahur vaktini ayrıca seviyorum. sabah ezanına kadar uyumayanlar ile sabah ezanın bekleyenlerin birbirine karıştığı bu saatte bir kozmopolitlik duygusundan ziyade, hamam filminin son sahnesi aklıma geliyor hep. son sahnedeki istanbul fazlaca oryantalist bir gözden anlatılıyor belki,  ama kastettiğim oryantalizm kalıpları içersine hapsolmuş bir şehir değil, aksine; yalın,olabildiğine kendi olabilen bir şehir. evet dış sesi kaparsak filmde, görüntüler bana bunu çağrıştıyor, sahur vaktinde benim pencereden gördüğüm şehirle örtüşerek. ben de böylesini seviyorum şehirlerin.

2 yorum:

  1. Metal kokan el tanımlamasını yaşadım sanki, otobüsten inmiş gibi hissettirdin kendimi.

    YanıtlaSil
  2. daha güzel bir kokuyu hissettirebilmeyi tercih ederdim(: başka sefere artık.

    YanıtlaSil