15 Ocak 2010

al gülüm, ver gülüm

marx ve locke ile birlikte sabaha doğru emin kararlarla ilerlemekteyiz. ben mi onları yoksa onlar mı beni tenhada kıstırdı; henüz karar aşamasındayız. threesome'mız 4 sayfalık güzide meyvesini verir mi acep, sıkıntı ve halkalaşan göz altları ve midemi kavuran kahve ile birlikte sabra selam duruşundayız. belki bana garnier gözaltı roll-on alırsınız. gözaltım konusunda şimdiye kadar hiç fikir beyan etmemiş ben, böyle reklamlara da kanıyorum işte. tüketici değil miyim ayol.

arka fonda, barış manço'dan kezban eşliğinde ise, adım kezban olsa, nasıl bir insan olurdum, hususunda aklım. marx, locke ve kezban. saat 00:10. gözüme hoş gelen şeylerin sayısı fazla değil.

bu gün kuzenim gökhan geldi. küçükken hiç geçinemediğim, aynı olduğumuz ortamları bana kabusa çeviren şahsiyet. kızdıran, dalga geçen, yok yere azar işitmenize neden olan, ben tom'sam o da jerry misali dayımın oğlu. 10 yıl öncesinde halimiz buyken, bu gün kızının resimlerine bakıp gülüyoruz, o işiyle ilginç detayları anlatırken, şakalarla takılırken kuzen muhabbetine girebiliyoruz. ilginç değil. garip değil. hiç anlaşamadığınız biriyle oturup, aslında pekala anlaşabilmek, kan bağının bir cilvesi mi yoksa, cüneyt arkın filmlerinin gönlümüzde ayrı bir yeri olmasının, şener şen'in ise hayatta en çok tanışmak istediğimiz insanlardan biri olmasından mı, çok da umrumda değil esasen. sonuçtan memnunum sadece(:

yazdığım en saçma yazılardan birini okurken, umarım şener şen'in en sevdiğiniz filmi düşmüştür aklınıza. hadi iyi geceler..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder